24 Eylül 2008 Çarşamba

MARDİNSPOR



MARDİNSPOR'UN TARİHÇESİ






Mardin’de ilk spor kulübü 1924 ile 1926 yılları arasında faaliyet gösteren ve daha sonra adı Gençlik Spor Kulübü olarak değiştirilen Bisikletspor Kulübü kurulmuştur.



1935 yılında Kırmızı-Lacivert renklerle Jandarmagücüspor, 1950 yılında Siyah-Beyaz renklerle Dumlupınarspor diğer adıyla Şevrespor (Takımda oynayanların yaş ortalamasının yüksek olması ve hepsinin bıyıklı olması, Arapça’da bıyığın Şevrep anlamında olması nedeniyle) takımı kuruldu. 1956 yılında Sarı-Lacivert renklerle Kalespor diğer adıyla (Timurspor) takımı, 1958 yılında Kırmızı-Beyaz renklerle Yıldızspor (şimdiki adıyla Cudispor) ve 1960 yılında Lacivert-Kırmızı renklerle Mezopotamyaspor ve daha sonraki yıllarda değişik tarihlerde Sağlıkspor ve Y.S.E Spor takımları kuruldu.



1969 yılında şu anda aralarında ebediyete göçmüş isimlerin aralarında bulunduğu kurucu üyeler A. Vahap SARACOĞLU, Davut DİNÇEL, Adil ÖZOMAY, Fuat MUNGAN, Salih AKALP, Ferhan ÇAĞATAY, Orhan PAMUKÇU, Hamit HAMZAOĞLU, E. Zeki YILDIZ ve Bedii AYANOĞLU’nun girişimleri ile Kalespor diğer adıyla Timurspor, Mezopotamyaspor ve Gençlik ve spor takımlarının birleştirilmesi ile Mardinspor Klübü kuruldu. Mardinspor’un amblemini Mardin Kalesi ve yüzyıllardır bir arada kardeşçe yaşayan Müslümanların ibadet yeri Camii ve Süryanilerin ibadet yeri olan Kilisedir. Takımın rengi ise Lacivert rengi birleşen takımların ortak rengi olduğu için bırakılmış, Kırmızı ise uyum için kabul edilmiştir.

Takımın ilk kulüp başkanı A. Vahap SARACOĞLU ve Dr. Edip ERDOLU’dur. Daha sonraki yıllarda Edip Servet DEVRİMCİ, Aziz BARAN, Nezir DEVRİMCİ, Cemal SİNCAR, Necmi DEMİR, Mehmet KOZIKOĞLU, Muammer BEŞER, Murtaza NURDAĞ, Nedim KAYA, Semih ÇABUK (HOCAOĞLU), Abdullah ALTINTAŞ, Metin PAMUKÇU, Ferhan ADEMHAN, Cengiz BİNGÜL ve halen başkanlığını yapmakta olan Süleyman BÖLÜNMEZ gibi değerli ve saygın insanlar kulüp başkanlığı yapmışlardır. Takımın ilk hocalığını Bedii AYANOĞLU ve Hanna ÇİLLİ beraber yapmışlardır. İlk profesyonel teknik direktörlüğünü Turan AĞILDAY yapmıştır. Daha sonraki dönemlerde Abdullah MATAY, Erdoğan GÜRHAN, Köksal MESTÇİ, Şeyhmus ERASLAN, Çetin GÜLER, Selahattin ÜNLÜ (ARIN), Halis RENÇBER, Behzat ÇİÇEK, Metin CANTAY, Uğur YILDIRIM, Oğuz EMİROĞLU, Zafer GÜLER, Suat DEMİR, Muammer AYGÜL, Celal GENÇ, Turan YURDAKUL, Orhan KAPUCU, Turgut DEMİRTAŞ, Doğan AĞALDAY, Sabahattin BOZASLAN, İlker TOLON, Cevdet UZUNKÖPRÜ, Mustafa CEVİZ, Vedat BAYKALE, Rafet İYEM, Mesut DEMİR (DEMİROVİÇ), Nasır BELCİ değerli teknik direktörler Mardinspor’da değişik tarihlerde görev yapmışlardır. Ayrıca şu anda takımda antrenörlük görevini yapmakta olan Şekip ELİK hem kayyam heyet başkanlığını hem de takımda devre boşluklarında hocalık görevini yapmıştır.



Mardinspor kurulduktan sonra kurucu üyelerin dönemin spor bakanı Gaziantepli Milletvekili Kamil OCAK’ın müracaatları sonucu yine Gaziantepli Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref APAK’a başvuruları üzerine (Gaziantep Kamil Ocak Stadının inşaatta olduğu dönemlerde) bölgemizden Mardinspor ve Gaziantepspor takımları Türkiye 2 inci profesyonel ligine terfi ettirilmişlerdir.



Takımın ilk dış transferleri Hopaspor’dan Engin (Nano) bir yıllık cezası nedeniyle top oynayamadan takımda bir sezon çalıştırıcılık görevi yapmıştır. Gaziantepspor’dan Kaleci M. Ali, Diyarbakırspor’dan Mehmet ÇİÇEK ve Mehmet EGELİ ve Lüleburgazspor’dan Kaan’dır. Geriye kalan futbolcuların tamamı yerli olup adları ve lakapları şöyleydi;

Takım Kaptanı Hanna (Bilek kıran) , Necip TÜLAY (Nıco) , Ali KUMAÇ (Çalım Ali), Mahmut GÖKÇEOĞLU (Mıho), Kerim (Kermo Makso), Davut (Tivist), Sait (Tren), Bedir (Şaşo), Münir ve Ferit (Fırre), Suphi ve Celal (Kriko), İbrahim (Harara), Cemil (Sem’o), B. Mehmet (Çiçek), K. Mehmet (Egeli), Dicle (Dico), Suphi GÜL (Kımme), Enver (Kumando), B. Suphi (Çolak), K. Suphi (Çilli), Metin (Mışmış), Münir (Hındo), B. Münir (Dıbbo), Bedii (Akraa), Zeki (Cımmo), Fahri (Dikke), Temir (Borfe), Abdulrezzak Özdener, Sıraç (Haddub) ve Veysi (Bala)’dan oluşmaktaydı.



Mardinspor 1970 - 1971 Sezonunda 2.lige terfi ettikten sonra 1971 - 1972 sezonu sonunda amatöre küme düşmüştür. 1973 - 1974 sezonunda tekrar terfi maçlarında başarılı bir grafik çizerek 2.lige çıkmıştır. Ancak 1975 - 1976 sezonu sonunda amatör kümeye 2.sefer düşmüştür. Bu arada amatör ligde mücadele etmekte iken Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 100. doğum yılı nedeniyle 1980 - 1981 yılında kurulmakta olan 3. Türkiye ligine ve daha önceleri 2. ligde mücadele edip takımı bulunmayan Mardinspor, Çanakkalespor ve Ankara Sanayii Barbarosspor federasyonu kararı ile 3.lige terfi ettirildiler. 1982-1983 sezonu sonunda grubunda şampiyon olan Mardinspor tekrar 2.lige çıktı. 1983-1984 sezonunda Türkiye Kupası çeyrek finalinde Trabzonspor ile eşleşen Mardinspor ilk maçı 1-0 ikinci maçı 5-1 kaybederek elenmiştir. 1984-85 sezonu sonunda 3.lige düşen takım 1987-88 sezonu sonunda bir daha şampiyon olarak 2.lige çıkmıştır. Ancak sezon sonunda bazı entrikalar sonunda takım küme düşürüldü. 3. ligde mücadele etmekte iken 1993-94 sezonu sonunda 3 üncü ligden amatör küme düşmüştür. 1994-95 sezonu sonunda grup maçlarında şampiyon olmuş ve tekrar 3 üncü lige çıkmıştır. 3.ligde uzun aradan sonra 1998-1999 sezonunda ilk 3.sıraya girdiğinden Kuşadası'nda yapılmakta olan play-off maçlarına katılmış olup, ilk maçta Doğubeyazıt’ı yenerek final maçında Düzcespor’a yenilip 2.lige çıkma şansını kaybetmiştir. 1990-2000 sezonu sonunda tekrar lig sonunda ilk 3 sıraya girdiğinden yine Kuşadası’nda yapılmakta olan play-off maçlarına gitmiş ancak bu sefer ilk maçta A.Sebatspor’a yenilerek tekrar 2. lige çıkma şansını yakalayamamıştır.



Kaynak: Mardinspor Resmi Sitesi

MARDİN'DE NELER VAR?

MARDİN'DE NELER VAR?

Taşın insan yaşamındaki yerini, insan emeğinin taşı nasıl şekillendirdiğini görmek için dinlerin, mezheplerin harman olduğu Mardine gitmeli. İklimi sert karasal iklimdir. Yazlar oldukça kurak ve sıcak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Bu sebeple tercihiniz, yaz sezonunda Mardin güzelliklerini yaşamak olsun.

Mardin, mimarisi, sosyal yaşamı, kültürel dokusu ve şehrin kendisi ile gerçekten her göreni büyüleyen bir şehirdir. Mardin yalnız şehir merkezi ile değil, çevresi ile de kültürel bir gezi için ideal bir yerdir.

Mardin gerçek anlamda bir müze şehridir. Bir kalenin üzerine oturtulmuş olan şehir, eski ve yeni olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Mardin in 1960'lı yılların sonunda şehrin tamamının SİT alanı ilan edilmesiyle şehir içine yeni inşaat yapımı yasaklanmıştır.



Mardin de baştan sona yürüyerek 15-20 dakika sürebilecek bir zamanda gezebilirsiniz. Araçların tek yönlü çalıştığı yalnız bir cadde vardır. Kendinizi 16.yy da hissedeceğiniz Mardin anlatılmaz yaşanır...

Önce Mardin kent merkezi içindeki önemli noktaları, evleri, medreseleri, kiliseleri, daha sonra ilçeleri Deyrulzafaran Manastırı başta olmak üzere Dara, Midyat ve Hasankeyf’i içine alan geniş bir alanı gezilmeli. Dünya Süryaniliğinin merkezi olan Deyrulzafaran, su sarnıçları ile Dara ve yine dünyadaki yaşayan arkeolojik birkaç şehirden biri olan Hasankeyf'i de kattığınızda Mardin gezmeye doyulmaz bir şehir olarak karşınıza çıkar.

MARDİN İLÇELERİ

KIZILTEPE

Mezopotamya’da sarı taşların egemen rengiyle, güneşin yansıttığı tonların buğday başaklarındaki zengin coşkusuyla gülümser Kızıltepe...

İlçenin en eski adı Dunaysır'dır. Daha sonra Koçhisar adını almıştır. Artukoğulları Döneminde gelişme gösteren kasaba bu dönemde Diyarbakır-Musul ve Urfa-Musul yolu üzerinde önemli bir ticaret merkeziydi.. 1931'de Kızıltepe adıyla ilçe merkezi olmuştur.

2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre ilçenin kesin nüfusu 121.302'dir. Kasaba belediyeleri ve köylerin nüfusu 75.819'dur. Mevcut nüfusun %62’si şehir merkezinde geriye kalan %38'i kırsal kesimde yaşamaktadır.

İlçede, biri merkez ilçe olmak üzere Dikmen, Gökçe, Şenyurt ve Yüceli kasabalarında beş belediye idaresi vardır.

Topraklarının %94'ü tarıma elverişli olan Kızıltepe ilçesinin başlıca geçim kaynağı tarım ve ticarettir. Özellikle son yıllarda pamuk tarımı önemli bir sıçrama göstermiştir. Tarıma dayalı sanayinin beklenen gelişmeyi GAP'ın ilçeye ulaşması ile sağlayacağı bilinmektedir. İlçenin E-24 Karayolu güzergahında olması nedeni ile ticaret sektörü günden güne büyümektedir. İl genelinde bulunan tarıma dayalı sanayi işletmeleri ile diğer fabrikalar Merkez ilçe ile Kızıltepe arasında bulunmaktadır. İlçe yolu güzargâhında havaalanının faaliyete geçmesi ile ekonomik yaşam biraz daha ivme kazanmıştır. Kızıltepe, merkez ilçe dahil olmak üzere bütün ilçeler içerisinde gelişme potansiyeline sahip en büyük ilçedir. İç göçleri kendine çeken özelliği ile bugün merkez ilçe nüfusunu ikiye katlamıştır.

NUSAYBİN

Mor Yakup’ta üçboyutlu taş işlemelerinin, taşları insanüstü bir gayretle sanat harikalarına dönüştüren sanatçıların diyarı Nusaybin ... Dünya’ya ışık tutacak bilinmeyen medeniyetlerin tarihinin sedef kakmalı hazine sandığıdır Gırnavaz... Güzelliklerin, tarihin görkemleştirdiği Nusaybin, ovadaki yeşil kilimdir sanki Zeynel Abidin’e göz kırpan..

2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre ilçenin nüfusu 81.899 kişidir. İlçeye bağlı kasaba belediyeleri ve köylerin nüfusu 36.718 kişidir. Mevcut nüfusun %69'u şehir merkezinde geriye kalan %31'i ise kırsal kesimde yaşamaktadır.

İlçede, biri merkez ilçe olmak üzere Akarsu, Duruca ve Girmeli kasabalarında dört belediye idaresi vardır.

Çağ çağ deresinin hayat verdiği Nusaybin’de pamuk ve tahıl tarımı önemlidir. İlçemiz çok güzel bir mesire merkezidir.

Nusaybin’in bir diğer dikkate değer özelliği de yer altı zenginliğidir. Petrol çıkarılan bölgelerdeki gelişmişlik dikkati çeker. Suriye ile sınır ilçesi olması itibariyle zengin bir sınır ticareti potansiyele sahiptir.

Nusaybin Resmi Sitesine bağlanarak daha detaylı bilgi almak için BURAYA tıklayın...


MAZIDAĞI



Şamrah eski adıyla bilinen Mazıdağı ilçesi, geçmişte Diyarbakır-Şam güzergahında canlı bir merkez oldu hep... Duygularla sevginin sırt sırta verdiği bakir toprakların ruhunu yansıtır her zaman.

Mazıdağı ilçesi, 9 Haziran 1937'de kurulmuştur. Şamrah, bu tarihe değin Derik ilçesine bağlı bir bucak merkezi idi.

İlçenin tarihi Sümerlere kadar gerilere gitmektedir. 150 metrelik bir tepenin üstünde bulunan Dermetinan Kalesi, Sultan Şeyhmus, Pir Hattap türbeleri ilçenin önemli ziyaret yerleridir. Taş Devrinden günümüze kadar gelebilen Zambırhan ve Aşrihan mağaraları bulunmaktadır. Kervanların bu mağaraları daha sonraları konaklama amacıyla kullandıkları anlaşılmıştır. İlçenin batısında Şamrah Kalesi namıyla anılan kalenin yanısıra Gümüşyuva Köyünde Bizanslılar tarafından bulunup işletilen gümüş madeni ve bu madenin muhafazası için yapılan kale ve müstahkem yerler, aynı yerde bulunan kilise kalıntıları, tarihi bir nitelik taşımaktadır.

2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre ilçenin nüfusu 13.452'dir. İlçeye bağlı kasaba belediyeleri ve köylerin nüfusu 16.202'dir. Mevcut nüfusun %45'i şehir merkezinde geriye kalan %55'i ise kırsal kesimde yaşamaktadır.

Merkez ilçe dışında ilçeye bağlı belde belediyesi bulunmamaktadır.

Kurak mevsim şartlarının hüküm sürdüğü Mazıdağı'nda Karaçay hayati bir önem taşımaktadır. Fosfat tesisleri yörenin can damarlarından biridir. Eskiden beri el sanatlarının önemli bir ekonomik değer olduğu ilçede, bu faaliyetlerin yeniden canlandırılması amacı ile çalışmalar devam etmektedir. Tütüncülük, arıcılık, bağcılık, kümes hayvancılığı ilçenin başlıca geçim kaynaklarıdır.

Mazıdağı Resmi Sitesine bağlanarak daha detaylı bilgi almak için BURAYA tıklayın...



DARGEÇİT

Sıcağın buğusu, iklimin sert çizgilerle doğasını çizdiği bu şirin ilçede, mitolojinin duygularla, güzelliklerle örüştüğü sıcakkanlı insanların çalışma azmi ve misafirperverliğiyle konuklarına kucak açan bir ortam...Dargeçit...

İlimizin Kuzey Doğusunda yer alır. Merkez ilçeye 110 km. uzaklıkta bulunan Dargeçit, 1986 yılında Midyat’tan ayrılarak ilçe olmuştur.

2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre ilçenin nüfusu 21.140’tır. İlçeye bağlı kasaba belediyeleri ve köylerin nüfusu 14.855’tir. Mevcut nüfusun %59’u şehir merkezinde geriye kalan %41’i ise kırsal kesimde yaşamaktadır.

İlçede, biri merkez ilçe olmak üzere Kılavuz ve Sümer Kasabalarında toplam üç belediye idaresi vardır.

İlçe halkının geçim kaynağı tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Başta tahıl tarımı olmak üzere bağcılık ve Antep fıstığı ekonomik anlam taşıyan belli başlı tarımsal ürünlerdir.


MİDYAT

Zengin bir mimarî dokunun bağrında efsanevi görüntüsüyle insanlara enfes bir zaman tüneli gezintisi sağlayan; belki kulaklarda yankılanan Süryani bir hatibin söylemi, belki İslâmiyet’in geçiş alanlarından biri oluşunun dışa vurumudur Midyat...

Yukarı Mezopotamya'nın bir parçası olan ilçe, Tur-Abidin(Turabdin) Bölgesinde kurulmuştur. Midyat, MÖ 9. Yy. Asur Tabletlerinde mağara kenti anlamında "Matiate" olarak geçer. Büyük olasılıkla da adı buradan gelmektedir. Mevcut mağaralarda yapılacak bilimsel arkeolojik çalışmalar ilçenin antik tarihi hakkında sağlıklı bilgiler verecektir.

Doğusunda Dargeçit İlçesi ve Şırnak: Batısında Ömerli İlçesi: Kuzeybatısında Savur İlçesi: Kuzeyde Batman iline bağlı Hasankeyf ve güneyinde Nusaybin ilçesi yer alır.

2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre ilçenin nüfusu 91.315'tir. İlçeye bağlı kasaba belediyeleri ve köylerin nüfusu 106.653'tür. Mevcut nüfusun %46'sı şehir merkezinde geriye kalan %54'ü ise kırsal kesimde yaşamaktadır.

İlçede, biri merkez ilçe olmak üzere Acırlı, Çavuşlu, Gelinkaya, Söğütlü, Şenköy ve Yolbaşı kasabalarında yedi belediye idaresi vardır.

İlçenin geçim kaynağı tarım ve hayvancılığa dayamaktadır. İlçede bağcılık önemli bir ekonomik değer taşımaktadır. Son yıllarda gelişen ticaret ve eskiden beri süre gelen gümüş işlemeciliği (Telkari) önemli bir geçim kaynağıdır.

Midyat Resmi Sitesine bağlanarak daha detaylı bilgi almak için BURAYA tıklayın...


SAVUR

Savur İlçesi tarihi bir dokuya sahip, Mardin’e benzeyen şirin bir ilçedir. Dağ yamacına kurulu hükümran konumu ve binalardaki taş işçiliğinin mükemmelliğiyle dikkat çeker. Mezopotamya’ya hakim olan kavimler burayı da etkilemişlerdir. İlçenin tarihi Etiler’e kadar uzanmaktadır. Roma ve Bizans İmparatorluğu hakimiyetinin, Sasani ve Melikşah dönemlerini yaşamış olan ilçemiz il merkezine 47 km. uzaklıktadır. Savur ilçesinin merkezi, Kalesi, Kaya evleri, Eski Ulu Camii, Romaniye ve Mor Yuhanın(Dereiçi Köyü) Kiliseleri, Türbeler ve Başkavak Köprüsü ile adeda usta bir el tarafından işlenmiş tarihi bir site görünümündedir.

2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre ilçenin nüfusu 11.240'tır. İlçeye bağlı kasaba belediyeleri ve köylerin nüfusu 29.866'dır. Mevcut nüfusun %27'si şehir merkezinde geriye kalan %73'ü ise kırsal kesimde yaşamaktadır.

İlçede, biri merkez ilçe olmak üzere Pınardere, Sürgücü, Yeşilalan kasabalarında dört belediye idaresi vardır.

Kavakçılık, tahıl ekimi, bağcılık, sebzecilik önemli gelir kaynaklarıdır. Fıstık ve kiraz yetiştiriciliği gelecek vaadetmektedir. Yörenin tek Şarap Fabrikası atıl durumdadır. Savur, dünyaca ünlü üzümler diyarıdır.


ÖMERLİ

Bereketli Hilal’de Mardin vazgeçilmez bir değerken; Dicle ve Fırat Mezopotamya’ya egemenken mağrur coşkunlukla; Ömer’li zengin kültürel dokusuyla Mardin’i bütünler sanki.. Ömerli İlçesi ve çevresi için elde edilen bilgilerin en eskileri Asurlular’a aittir. İlçe merkezinde tarihi eser olarak Süryaniler’e ait harabe halini alan bir kilise vardır.

Mozaik tabanlı evler, kuyumculuk sanayiinde kullanılan beyaz toz, Asur, Pers, Bizans, Arap ve Osmanlı Devri’ne ait sikkeler, heykel ve heykelcik, kilden testi ve küpler üzerindeki çeşitli motifler, resimler, süs eşyaları ilçenin arkeolojik buluntuları arasındadır. Fafit(Beşikkaya Köyü) bu anlamda önemli bir kaynaktır.

2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre ilçenin nüfusu 7.353'tür. İlçeye bağlı kasaba belediyeleri ve köylerin nüfusu 8.609'dur. Mevcut nüfusun %46'sı şehir merkezinde geriye kalan %41"i ise kırsal kesimde yaşamaktadır.

İlçeye bağlı belde belediyesi bulunmamaktadır.

Yakın tarihe kadar nüfusun tamamına yakın kısmı çiftçilik ve hayvancılık ile geçinmekte iken, son yıllarda küçük el sanatları, taşımacılık ve ticaretle uğraşın arttığı görülmektedir.


YEŞİLLİ

Mardin ili ilk uygarlıkların ortaya çıktığı Mezopotamya bölgesinde kurulmuş çok eski ve köklü bir tarihe sahip olan bir şehrimizdir. Bir Dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin harika bir doğa güzelliğine sahip, üzerine kurulduğu dağlardan aşağıya göz alabildiğine uzanan bağ ve bahçelerle bezenmiş yemyeşil Mezopotamya ya sanki bekçilik etmektedir.

Mezopotamya çok verimli ve sulama imkanı bulunan topraklara sahiptir insanın ilk gününden beri hep büyük öneme sahip olmuştur. Mardin il sınırları içinde yapılan kazı çalışmaları sonucunda burada bulunan kalıntılar Mezopotamya da çiftçilik ve hayvancılık M. Ö 8000 yıl öncesinde başladığını doğrular niteliktedir. Mezopotamya sahip olduğu bu değerler sayesinde bir çok uygarlıklar gelip buraya bu bölgeye yerleşmişlerdir.

Mardin ve çevresinin tarihi de sırasıyla bu topraklara sahip olup belli bir süre hükmetmiş olan Subari, Sümer, Akad, Babil, Mitaniler, Asur , Pers, Roma, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı uygarlıkları ışığında gelişmiştir.

Mardin ilimizin kuzey doğusunda bulunan Mardin den 8 km uzaklıkta yer alan 1991 yılında ilçe statüsünü kazanan Yeşilli(Rişmil) ilçesinin tarihi sürecine bakıldığında Mezopotamya ve Mardinin tarihi gelişiminden kopuk farklı bir tarihin ortaya çıkması beklenemez.

Verimli Mezopotamya ovasının ortasında yükselen, kalker ve lavlarla örtülü bir dağın yamacındaki kent neredeyse bütün kültürlerin uğrak yeri olmuştur. Kentin ve çevresinin doğum tarihi M.Ö 3 bin yılına dayanıyor. İlk ve sonraki yerleşimciler söyle sıralanmaktadır. Subariler, Sümerler, Akadlar , Hititler ,İran'dan gelen Midiler, daha sonra Asurlar, Urartular, Mitaniler, Aramiler, Persler… 2. yy Romalılar Sasaniler ardından Bizanslılar 9 yy. Hamdaniler 10 yy sonunda Mervaniler, 11yy Türkmenler, 12.yy Artuklular Haçlı seferleri zamanında Eyyübiler sonra İlhanlılar Karakoyunlu ve akkoyunlu beylikleri 16.yy Safeviler Osmanlılar ve nihayetinde de şimdi Türkiye Cumhuriyeti . Mardin ve yöresi işte böylesine renkli zengin ve karmaşık bir kültür birikimine sahiptir.

Ezan ve çan seslerinin birbirine karıştığı Mardin de bir çok tarihi cami ve kilise yıllar boyu yan yana durmuş ve kentin kültür mozaiğini oluşturmuştur. Bu sadece Mardin de değil Midyat’ta, Kızıltepe’de, Savur’da Derik ve Yeşilli’de de görülebilmektedir.

Pers’lerin “Marde”, Bizansların “Mardia” Arablarda ”Maridin ” Süryanilerde “Merde-Merdo-Merdi” şeklinde adlandıkları şehir Türklerin yöreyi fethinden sonra “Mardin” olarak adlandırılmıştır.

Kısaca özetlemek gerekirse Yeşilli Mardin iline bağlı yeni ilçe olmuş,Mardin'e en yakın ilçedir. Halk arasında ve bazı tarihi kaynaklarda “Reşmil-Rişmil” olarak bilinmektedir. Mardin'in hemen kuzeydoğusunda yer almaktadır. Osmanlılara kadar hiç ismine rastlanmadığı ve Osmanlıların eline geçtikten sonra 39 hanesi olan küçük bir köy olduğu dikkate alınırsa bağımsız bir Yeşilli tarihinden bahsetmek zor görünüyor. O nedenle ilçenin tarihi bir anlamda Yeşilli'de yerleşimin olduğu günden itibaren Mardin’in tarihiyle özetlenmesi şeklinde olması kaçınılmazdır.


DERİK



Yüzlerce yıl önce nice kanlar döküldü bu topraklarda; savaşlar, haykırışlar, gürleyen cengaverlerin yiğitliklerinde sesleri göğe varan kılıçlar...Derik, savaşlara, akınlara hakimiyet kavgalarına şahit olmuş, kutsal kitaplarda adına yemin edilen zeytinin diyarı olmakla günümüze ulaşmıştır.

Karacadağ'ın eteğinde kurulmuş olan Derik’te, Roma ve Bizans Dönemlerinde altın çıkarıldığı bilinmektedir. Derik'in 15 km. batısında Hisaraltı Köyü sınırları içinde, Artuklu Dönemi’nin en büyük yapıtlarından biri olan Rabat Kalesi yer almaktadır 16.yy da bir kasaba merkezi olan Derik, Yukarı Derik (Derik-i Ülya) ve Aşağı Derik (Derik-i Süfla) olmak üzere iki kısımdan oluşurdu.

2000 yılı Genel Nüfus Sayımına göre ilçenin nüfusu 20.663'tür. İlçeye bağlı kasaba belediyeleri ve köylerin nüfusu 35.868'dir. Mevcut nüfusun %37'si şehir merkezinde geriye kalan %63'ü ise kırsal kesimde yaşamaktadır.

Merkez ilçe dışında ilçeye bağlı belde belediyesi bulunmamaktadır.

Doğu, Batı ve Kuzey yönleri dağlarla çevrili olan ilçenin güney kesimleri ovalıktır. Karasal iklimin egemen olduğu ilçede, faaliyette olan gölet ve barajların sağladığı sulama olanaklarıyla pamuk tarımı da yapılabilmektedir. İlçede zeytinciliğin yanı sıra bağcılık da yapılmaktadır. Tarımsal arazilerin az olduğu dağlık kesimlerde yaşayan halkın başlıca geçim kaynağı ise hayvancılıktır.

Derik Resmi Sitesine bağlanarak daha detaylı bilgi almak için BURAYA tıklayın...

MARDİN'DE BAYRAM

MARDİN'DE BAYRAM

Mardin'de, Mardin'i iliklerine kadar yaşamış, bilinçaltına çocukluğunun bayram coşkusunu kazımış olan bir şairin duygularına ortak olmakla; çeşitli inançların zevk ve kültürlerin barışık bir yaşam tarzı sergilediği Yukarı Mezopotamya'nın bu şirin kentinde Mardin'de bayram coşkusu mitolojik, mistik, gizemli diyarlarda tarihle kaynaşık bir bütünsellik çizer.

Geçmişte bir çok uygarlığa beşiklik yapmış Mardin, tüm bunların yanında çok çeşitli inançlara, tapınmalara, ayinlere, kurbanlara taş mimarisinin dünya üzerindeki mükemmel örneklerinin sergilendiği bir açık hava müzesi olarak şahit olmuştur.

Mardin din ayırımı konusunu ayak bağı yapmadan asırlar öncesinden çözmüştür. Ezan seslerinin çan sesleriyle barışık ve kaynaşık aksettiği; çeşitli dinlere mensup insanların gönül rahatlığıyla inançlarını yaşadığı bir hoşgörü merkezidir. Mardin'in inanç tünelinde putperestlerden Yezidilere; Yahudilerden Hıristiyanlara ve İslam inancına kadar uzanan ve her karesi sevgi ve kardeşlikle işlenen motifler görülür.

Mardin'de bayramlar çok önemli gelenek silsilesi etrafında sürüp gider. Buralarda aslolan ölülere hürmet, büyüklere saygı, ananelere mutlak bağlılık ve barışıklığın, kardeşliğin derin bir vecd ile kutlanmış olmasıdır.

Hıristiyan ve Müslüman inancının bayramlara verdiği özel önemi tüm içtenliği ve bağlılığıyla kutlayan Mardinliler'in Hıristiyanlarla kurdukları kardeşlik bağları her iki kültürün bayramlarında da pekiştirdikleri çok önemli hasletleridir...

MARDİN KALESİ

MARDİN KALESİ

Mardin Kalesi : Mardin Kalesinin diğer bir ismi "Kartal Yuvası"dır. Şehrin büyük bir kısmının dayanmış olduğu zinin üst kafesine kurulmuş müstahkem bir mevkidir.
Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdaniler, Selçuklular, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safaviler, Osmanlılar dönemlerini, kimi zaman zaferleri, kimi hayal kırıklıklarını yaşamış çok önemli bir kaledir.
MS.330 yılında ateşe ibadet eden ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral gelip Mardin kalesinde kalır. Rahatsız olan kral, kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca, kendisine bir kasır yaptırıp, 12 yıl burada yaşar. Daha sonra kendi memleketi Pers ve Babil'den birçok asker ve sivil getirip, onları Mardin’e yerleştirir. Getirilen halkın vasıtasıyla MS.442 yılına kadar birçok ilerlemeler görülür. M5.442'da veba salgınından dolayı kaledekilerden sağ kalan olmadı. MS. 542'e kadar Mardin Kalesi boş kaldı.
M.S.975-976'da Hamdaniler'den Hamdan Bin El Hasan Nasır El Devle Bin Abdullah Bin Ham binlerce yıldır hakim bir konumda bulunan bu doğal kaleyi bir takım eklemelerle, daha korunaklı bir hale getirmiştir.
Kalenin ovadan yüksekliği bin metre kadardır. Kalenin bir kısmı sarp kayaların üzerine oturmuştur. Meyilin fazla olduğu insanın çıkıp inmesi ihtimali bulunan yerlerinde, bundan istifade edilerek sur inşa edilmiştir. Kalenin güney kesiminde bir kule hala ayaktadır. Kalede daha önceleri mesken olarak kullanılmaya yarayan kalıntılar gözlenmektedir. Evliya Çelebi her zamanki anlatım özelliğiyle kale ambarlarının çok miktarda erzak,cephane ile dolu olduğunu yazmıştır.
l9.yüzyılın ilk yarısında mevcut olan surların, bugün bazı yerlerde yalnız temellerine rastlanmaktadır. Bir çok kez kuşatılan kale, Timur'u bile çileden çıkaran direnişini, bünyesinde barındırdığı su sarnıçları ve ambarlarındaki bolluk ile sağlamıştır. Dimdik ayakta iken şehrin altı kapısı mevcuttu. Bunlar; İlin batısında Diyarbakır Kapı, Doğuda Savur Kapısı, Kuzeyde Bab-ı Şavt, Kuzeybatıda Bab-ı Hamara, Güneybatıda, Bab-ı Zeytun, Güneyde Bab-ı Cedid (Yeni kapı) dir.
Bu kapıların sağlamlığı kalenin uzun yıllar zapt edilemeyişine önemli bir etkendir. Kartal Kalesinin şöhreti o kadar yaygındır ki, pek çok şaire ilham kaynağı olmuştur.
Kalenin yaşadıklarına şahit olan Mezopotamya’ya medeniyetin ve tekniğin sihirli değneği deyince bu zümrüt ovayı bugün nura boğmuştur. Geceleri güney yönünden muhteşem Kartal Kalesine bakan biri, dağın eteklerinde parıldayan binlerce ışığı göğün yıldızları sanır.

Kız Kalesi : ( Kal'at ül al Mara-Lorna-Jurekm) Merkeze bağlıdır. İlin 5 km. doğusunda yayı andıran üç kaleden biridir. Tarihte çok önemli bir koruyuculuk görevi üstlenmiştir. Kalede, kral kızına ait taştan yapılmış bir taht, su sarnıçları, kuyular, mağaralar ve kalıntılar mevcuttur.
Kal'at ül Mara'da modern anlamda havacılık sporunu geliştirmek ve turizmi canlandırmak amacı ile teleferik projesinin uygulamaya konulması düşünülmektedir.

Erdemeşt Kalesi : Bülbül Köyü ile Arur Kalesi arasında kalan tepe üzerindeki kaledir.

Anır Kalesi : Mardin'e 5 km uzaklıkta, Deyrulzafaran Manastırının arkasında bulunan tepenin üzerinde çok eski geçmişe sahip kaledir.

Dara Kalesi: ( Daras Anastasiupolis) Merkeze bağlı kale, Mardin şehrinin 30 km. doğusunda, meşhur Dara Harabeleri içinde yığma bir tepe üzerinde yükselir. Burası Yukarı Mezopotamya Bölgesinin en ünlü tarihi şehri iken bugün bir köy görünümündedir. Oysa ki, tiyatro sahneleri, su sarnıçları, su değirmeni, barajı, mahsara, köprü, 40 m. derinliğinde yer altındaki zindanı ve üniversitesiyle çok önemli bir medeniyet katmanı olarak tarihte parlak bir dönem yaşamıştır.
Kaleyi meşhur İran hükümdarı Dara Yuvaniş yaptırmıştır. Miladın ilk yıllarına kadar İranlılar'la Romalılar arasında el değiştirmiş kale günümüze kadar özeliğini korumuştur.

Rabbat Kalesi : Derik ilçesinin 15 km. batısında, Hisaraltı Köyü sınırları içinde yer almaktadır. Binlerce yıllık bir tarihe sahiptir. Artuklu döneminde onarımdan geçmiş ve bir takım eklemelere maruz kalmıştır. 15 burcu, 4 köşesinde 4 gözetleme kulesi mevcuttur. Burçların yüksekliği 15 metredir. Kalenin doğuda ve batıda iki kapısı bulunmaktadır. Yeraltında inşa edilen barınaklar üzeri toprak yığılı bir şekilde zamanında önemli bir görev yüklenmiştir. Yeraltında saray kalıntıları, erzak ambarları ...

Dermetinan Kalesi : Kale, Mazıdağı ilçesinin 20 km. kuzeybatısında ve Gümüşyuva Köyü sınırları içindedir. Mardin'den sonra Diyarbakır'ın fethine karar veren Timur, Mezopotamya'ya Karadağ istikametinden açılan boğaza hakim olma, Mardin ve Diyarbakır'ın birbirine yardım yollarını kapatma, her iki tarafın geçidini emniyet altına almak amacıyla arazi üzerinde keşifler yaptırmış ve ilk iş olarak kendisine geçit vermeyen Dermetinan Kalesinin fethini emretmiştir. Kalenin fethi beklendiği gibi kolay olmamıştır. l50 m. yüksekliğinde bir tepenin üst düzlüğüne inşa edilen kale Timur'u uzun zaman uğraştırmıştır.
Dermetinan Kalesinde dikkati çeken bir başka özellik Bizans döneminden kalma, kapısında iki mühür bulunan mermer bir mezarlıktır. Burada duvar kabartmalarının orijinal yapısı oldukça önemlidir. Kale, Bizanslılar tarafından yaptırılmıştır. Sekiz burç ve gözetleme kuleleri, kuzeye açılan tek kapı ve içerdeki su sarnıçları...

Zarzavan Kalesi : Sammachisacane (Mardin-Diyarbakır karayolu üzerinde) İpek yolunun en güzel köşelerinden birinde 50 m. yükseklikteki bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Yapılış amacı tamamıyla kervan ticaretiyle uğraşanların güvenliği içindir. Timur'un Mardin'i zaptetme girişimleri sırasında bu kale ele geçirilmiş, karşı koyanlar öldürülmüş ve ardında bir harabe bırakılarak çekilip gidilmiştir.

Savur Kalesi(Sauras) : Kale, Savur ilçesinin sırtını dayadığı yüksek bir tepenin üst düzlüğüne tek beden halinde kurulmuştur. Romalılar tarafından zamanın stratejik kaideleri göz önünde bulundurularak inşa edilmiştir. Romalılarla Araplar arasındaki büyük çekişmelere sahne olan Savur Kalesi devamlı surette el değiştirmiş ve uzun zaman merkezi bir kale olarak kalmıştır.
Kale, İpek yolunun can damarı konumundaki hakim bir mevkide tüm esrarengizliğiyle durmaktadır.

Aznavur Kalesi : Kale, Nusaybin ilçesinin 14 km. kuzeydoğusundadır. Aznavur Kalesi geniş bir vadinin üzerinde iki penin zirvesindedir.
Kale H.360-M.970'de Hamdan Bin A1 Hasan, Hasır Al-davla Bin Abdullah Bin Hamdan taraf inşa edilmiştir. Doğudan batıya 400 m. uzunluğunda genişliği 30-60 m. arasında değişmektedir. Kalenin inşa edilmiş olduğu düzlüğün zemini doğuda 800, batıda 300 m. yüksekliktedir. Kale 14 burç, iki gözetleme kulesiyle tahkim edilmiştir. Güneye açılan tek kapısı doruğa kale meydanına gider, burada kale bedeyinin mekanı görülmeye değer bir özelik teşkil etmektedir. Güneyde Suriye Ovasına hakim bulunan kulesi hala ayaktadır.

Rahabdium-Hafemtay Kalesi : Kale Nusaybin ilçesinin 20 km. kuzeydoğusunda. Suriye hududuna yakın bir tepe üzerinde Romalılar tarafından inşa edilmiştir. Tepenin doğusunda bulunan vadiden Nusaybin-Midyat kervan yolu geçmekteydi. Romalıların Suriye'den gelecek tehlikeler için ileri karakolu görevi yapan Hafemtay Kalesi, uzun zaman Araplarla, Romalılar arasında çekişme konusu olmuştur. Bu nedenle de adı tarihte pek kanlı geçmektedir.
Kale gerek Nusaybin Ovasına ve gerekse kervan yolunun geçtiği vadiye, Suriye Ovasına tamamıyla hakim bir durumdadır. Güneyden kuzeye doğru uzanan kalenin 14 burcu, iki gözetleme kulesi mevcut olup uzunluğu 1500 metreyi bulan surlarının yüksekliği 10, burçlar ile gözetleme kulesinin 20 metre kadardır.
Kaleye giriş güneyden tek noktadan yapılır. Kale meydanında su sarnıçları, erzak ambarları bazı bina kalıntıları ile yer altı mahzenleri görünmektedir.

Merdis-Marin Kalesi : Kale Nusaybin ilçesinin 15 km. kuzeydoğusundadır, Marin kalesi, eski Merdis şehrinin üzerinde yüksek bir kayalık üzerine inşa edilmiştir. Çevre genişliği 1500 metredir.12 kule ve burcu vardır. Güneye açılan kapısı eskiden bir demir kapı ile korunurmuş.
Kalenin doğusunda Merdis Kralının şatosu bulunmakta, şatonun altında kayalara oyulmuş, derinliği 5, uzunluğu 18, genişliği 5 metre olan bir mahzen, bunun yanında da suyu eksilmeyen bir sarnıç vardır.
Kalenin kimler tarafından yaptırıldığına dair bir kayıt olmamasına rağmen, inşa tarzından bir Bizans eseri olduğu ve tarihte bir çok kez onarıldığı anlaşılmaktadır. Kalenin burç ve surları günümüze kadar özeliğini muhafaza etmiştir.

Haytam Kalesi : (Turabdin-Dimitriyus) Günyurdu-Dibek Köyleri arasındadır. Servis yolunun 500 m doğusunda 1254 rakımlı Bagok(İzlo) dağının doğusunda yer alır. MS:351 yılında Roma İmparatoru Büyük Konstantin oğlu Kustus tarafından inşa edildi. Kaleye bağlı Basibrin Köyü vardır. Kale çok el değiştirmiş olup, M5.1462'de Uzun Hasan Begin hizmetçisi olan Kör Halil isminde bir Türk Amiri tarafından işgal edildi. Bugün yıkıntılar görünümündedir. Deyrulumur Manastırı yakınındadır.

El Nıhman Kalesi : Bülbül Köyünde bulunan kaledir. Kalede 3 katlı Hapis mevcuttur.

MARDİN'DEKİ CAMİLER

MARDİN'DEKİ CAMİLER

Camii (Cami-i Kebir) : Mardin'deki camilerin en eskisidir. Ulu cami mahallesindedir. Kıble duvarına paralel uzanan üç nef, mihrap önünde 2 nef boyunca tromplu ve dıştan ' bir kubbe ile örtülmüştür. 6 paye üzerine oturan kubbe, bütün mekana hakimdir. Çapraz tonozlu revaklarda yalnız kuzeyde beş bölüm kalmış diğerleri kay muştur. Burada revaklar arasında küçük sel sebilli bir eyvan dikkati çeker. Minaresi Artuklu hükümdarı Kudbettin İlgazi zamanında inşa olunmuştur (1176). Bu camiye, Artuklu hükümdarlarından Melik Salih (1312-1362) bir kısım malını vakıf yaptırmıştır. Bunlar 38 dükkan, bir hamam, Bab-ı Cedid civarında bir bahçe ve Mardin köylerinde bir çok bağ dan oluşuyordu. Mardin'in en önemli İslami merkezlerinden biri olan Ulu Cami, devasa yapısıyla tarihin ihtişamını gökyüzüne mağrur minaresiyle göz kırparak taşımaktadır.
Abdullatif ( Latifiye) Camii : M.S.1314'de Artukoğullarından Melik Salih ve Melik Muzaffer'in adamlarından Abdullatif Bin Abdullah tarafından yaptırılmıştır. Minaresi Mısır Valisi Muhammed Ziya Tayyar Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Sultan Avis ve Melik Mansur burada gömülüdür.

Reyhaniye Camii : 1756 tarihinde Ahmet Paşa'nın kızı Adile Hanım tarafından yaptırılan bu camii Hasan ayyar çarşısında bulunmaktadır. Minaresi sekiz köşelidir.

Necmeddin Camii (Maristan Camii) : Emin Necmeddin İlgazi Artukoğulları tarafından yaptırılmıştır. Bu camiye Sarı Camiide denmektedir. 1116 yılında Emin Necmeddin İlgazi buraya gömülmüştür.

Emineddin Camii : Necmeddin İlgazi'nin kardeşi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir.

Nizameddin Begaz Camii : Diyarbakır kapısında, Melik Kutbeddin'in veziri Nizameddin Begaz tarafından MS. 1186 yılında yaptırılmıştır.

Şeyh Salih Camii : Hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Caminin yanındaki kubbeli türbede Salih türbesi mevcuttur. Caminin 50 metre batısında yontma taşla çevrili dört köşeli türbede Şirin isminde bir zat defnedilmiştir.

Kale Camii : Hangi tarihte inşa edildiği bilinmemektedir. M.S.1269 yılında Necmeddin İlgazi tarafından onarıldığına dair belgelere rastlanmıştır.

Sultan Hamza Mescidi : M.S.1443 yılında Sultan Hamza tarafından yapımına başlanan bu cami bir yıl sonra oğlu tarafından tamamlanmıştır.

Hamidiye Camii : M.S.1347 yılında Şeyh Zebuni tarafından yaptırılmış, kendisi de içine gömülmüştür.

Süleyman Paşa Camii : M.S.1195 yılında Melik İsa'nın veziri Kudbiddin Bin Emir Ali Sincari tarafından yaptırılmıştır.

Şeyh Çabuk Camii : Hangi tarihte ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen cami Diyarbakır Kapı Mahallesindedir. Ancak M.S. 1170 yılında İslam hakimiyeti döneminde Mor Yusuf Kilisesi iken Camiye dönüştürüldüğü söylenmektedir.

Tekiye Camii : M.S.1445 yılında Kasım Padişah'ın yeğeni İbrahim Tekye tarafından yaptırılmıştır.

Sultan Musa Camii : Mardin il merkezinden 20 km uzaklıkta yer almaktadır. Türklerin bu yöreye akını sırasında büyük bir komutan olan Sultan Musa M.S.1055 yılında burada şehit olmuştur. Sultan Musa ve arkadaşlarının türbeleri Arap Mimarisi biçiminde inşa edilmiştir.

Muhammet Hakim Mansuri Camii : Merkeze bağlı Yalım Beldesindedir. Mor İsyo Kilisesi iken 19. Yüzyılda camiye dönüştürülmüştür.

Midyat Camii : Artuklu Devletinin son zamanlarında inşa edilmiştir.

Zeynel Abidin Camii : Nusaybin İlçesinde Hz. Muhammed'in l3.torunlarından olan Zeynel Abidin'in adıyla anılan Camide kendisinin ve kızkardeşi Zeynep'in türbeleri vardır. Hz. Muhammed'in berberliğini yapmış olduğu söylenen Selman-i Pak'ın ziyaretgahı mevcuttur.

Kızıltepe (Koçhisar) Ulu Camii : Kızıltepe İlçesinde Mardin Artuklu'larından Yavlak Aslan tarafında (1184-1200) başlanmış ve kardeşi Artuk Aslan tarafından (1200-1239)'da tamamlanmıştır. Kıble duvarına paralel üç nef mihrap önünde iki nef boyunca 9.75 m. çapında tromplu bir kubbe ile kesilmiştir. Caminin iç kısmı, mihrabı ve duvarları zarif oyma işleme yazılarıyla süslenmiştir.


Şehidiye Medresesi : Şehidiye Camii 1214 tarihinde Melik Mansur Nasreddin Artuk Aslan tarafından yaptırılmıştır. Bu günkü minaresi, Şerefeye çıkılan çift merdivenleri ile helezonik yapıdadır. 1916 yılında inşa edilmiştir.

Melik Mahmut Camii (Bab Es Sur) : Camii, yatık bir dikdörtgen alan kaplayan ve bir yanında ve diğer yanlardan dar sokakların ayrıldığı evlerle ve çeşitli portal şeklinde taş işlemeli ana girişi küçük bir meydanda açık durumdadır. Melik Mahmud (1367-1368)'un burada defnedilmiş olmasından da bu camiye Melik Mahmud Camisi denmektedir.

MARDİN'DE EL SANATLARI


MARDİN'DE EL SANATLARI

Mardin tarihin kasırgalı yıllarının kenti... Evvel zamanda başlamış bir hikaye, bir egemenlik efsanesi ya da görkemin somutlanmış biçimi...

Mardin, öyküler içinde öykülerin, zamanlar içinde zamanların birbirine karıştığı diyarda el sanatlarının beşiği olmuştur.

Eski çağlardan beri Testi-Çanak-Çömlek, Demircilik, Bakırcılık, Kalaycılık, Kuyumculuk, Gümüşçülük, (Telkari),îğne Oyası, Midyat El Nakısı, Tohum İğnesi, Yorgancılık, Oyacılık, Boyacılık(Sibbeğ), Dericilik(Debbeğ), Sabunculuk, Dokumacılık, Şal ü Şapik(Özel bir kumaş dokumasıdır), Kilimcilik, Halıcılık(Yün ve ipek). Semercilik, Keçecilik, Tahta Oymacılığı(Kakmacılık), Sedef işlemeciliği, Halburculuk(Gürgen ağacı kullanılırdı). Taş Oymacılığı, geçmişten günümüze kadar yapılan el sanatlarıdır. Bunların bir kısmı ne yazık ki kaybolmak üzeredir.

TAŞ İŞLEMECİLİĞİ

Mardin de çok miktarda bulunan taş ocaklarından alınan taş, ustaların elinde işlendikten sonra ise evlerinde,kasırlarda ve dini yapılanda özgün motiflerle yerini almaktadır. Kapı, pencere çevreleri, sütunlar, kemerler taş işçiliğinin oya gibi ince örnekleri ile bezelidir.


TELKARİ(GÜMÜŞ VE ALTIN)

Telkari tel halinde gümüş veya altını tahta üzerinde açılmış oyuklara ve gömerek yapılan süslemedir. Tel haline getirilen altın ve gümüş kanaviçe zarafetinde ilmek ilmik işlenerek süs ve ziynet eşyasına dönüştürülür.Bu ince el sanatı Mardin Merkez ve Midyat ilcesine özgüdür. Başka bir yerde bu sanatı görmek mümkün değildir.


TESTİCİLİK-ÇANAK VE ÇÖMLEKÇİLİK

Testicilik, Çanak ve Çömlekçilik(Bardak,çömlek,küp,saksı vb. ürünler) Merkez ve Midyat ilçelerinde çok eski yıllardan beri devam eden bir sanat dalıdır. Yörenin kırmızı toprağı küp yapımcılığına uygun olduğu için bu sanat dalı bu ilçelerde gelişme göstermiştir. Testiler aynı zamanda evlerin kubbeli tavanlarında da kullanılmıştır.


BAKIRCILIK VE KALAYCILIK

Bakırcılık ve kalaycılık, Mardin merkezinde önemli diğer sanat dalları gibi ayrı bir ihtimamla şehrin özel dokusunda yer bulan kendi adıyla anılan çarşısında yüzyıllardan beri varlığım sürdürmektedir.


Bakırcılıkta ürünlerin ortaya çıkması son derece ağır şartlarda gerçekleşmekte ve işin tamamı el gücüne dayanmaktadır.Burada bir çok sofra takımı, çanaklar, kaşık, kepçe, kevgir, sini, leğen, yemek tencereleri, kazanlar, güğümlü ibrik denilen ibrikler, su güğümü vb. mutfak eşyaları üretilmektedir. Bakır eşyalar yılda en az bir ke'z kalaylanır.Günümüzde bu sanatı sürdürenlerin sayışı oldukça azdır.

İĞNE OYALARI, MİDYAT NAKISI, OYACILIK,BASMACILIK

Çok eski bir geçmişe sahip olan iğne oyası , göz nurunun el maharetiyle bütünsel bir güzellik sergilendiği bazen masa örtülerinde veya oda takımlarında,kırlent,yazma çevrelerinde.yaka ve benzeri aksesuar motiflenen ayrı bir sanat dokusudur.


Basmacılık, kök boya ile elle yapılmış tahta kalıpları kullanmak suretiyle şekillenmektedir. Bu sanat daha çok nevresimlerde,masa örtüşü,bohça ve tablo gibi ürünlerin yapılmasında kullanılır.

Basmacılık, kök boya ile elle yapılmış tahta kalıpları kullanmak suretiyle şekillenmektedir. Bu sanat daha çok nevresimlerde,masa örtüşü,bohça ve tablo gibi ürünlerin yapılmasında kullanılır.

SEMERCİLİK-NALBURCULUK

Atı evcilleştiren Mezopotamya medeniyetinin, ipek yol güzergahında sürekli değerini artırarak sürdüren Mardin'in doğal dokusu gereği binek hayvanlarına ihtiyacı hep olmuştur. Nice kervanların gelip geçtiği, konakladığı bu topraklarda binek hayvanları ile ilgili gelişkin bir sektör olmuştur, işte semercilik de bu sektörlerden biridir. Değişen zaman şartları bu sanatı günümüzde neredeyse atıl duruma sokmuştur.

22 Eylül 2008 Pazartesi

chat sitemiz

mardinin coğrafyası

MARDİN'İN COĞRAFYASI

Mardin Güneydoğu Anadolu Böigesinde 39 56°- 42 54 doğu boylamları ve 36 55° - 38 51 arasında yer alır.

Doğuda Sırnak ve Siirt, batıda Şanlıurfa, kuzeyde Diyarbakır ve Batman, Güneyde Suriye topraklarıyla çevrilidir.

Mardin'in yüzölçümü 8.891 km2 denizden yüksekliği 1.082 metredir. Mardin İli'nin iklimi üzerinde kuzeydeki yüksek dağlar etkili olmaktadır. Bölgede kış döneminde oluşan yüksek basınç alanı,kış aylarının soğuk geçmesine yol açar.

Bir yanda güneydeki çöl ikliminin etkisi altında bu!unması,bir yandan kuzeydeki yüksek dağların serin hava kütlelerinin bölgeye girişini engellemesi nedeniyle ilin genelinde yazlar çok sıcak geçerken karasal iklimin tipik özelliği görülür. Ancak; Derik.Nusaybin ve Savur ilçelerinde pamuk, fındık ve zeytin gibi ürünlerin yetişmesi Mikru iklim özelliğinin yörede hüküm sürdüğünü göstermektedir.

Mardin ili'nin meteorolojik verilerine göre; Mardin'e yağışın en fazla Mart ayında 115.8 m olarak düştüğü, en yüksek sıcaklığın 42.5 °C ile Temmuz ayında, en düşük sıcaklığın Şubat aynıda -2,6 C olduğu tespit edilmiştir. En yüksek nem oranı % 76.1 ile Ocak ayında ölçülmüştür.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Dicle ve Fırat havzalarında yer alan Mardin ilinde çok çeşitli yeryüzü şekillerine rastlanılır.

Mardin, bütün jeolojik zamanları temsil eden kristal ve tortul kütle çeşitlerinden iç püskürük mahsullerine ve bunların değişmesinden meydana gelen sahalara varıncaya kadar çeşitli formasyonlarla temsil edilmiştir.

İlin yeryüzü şekilleri temelini I.zamanda kayaları teşkil eder. Jeolojinin II.zamanında kuzeydoğuda kalkerli yerler tebeşir devrinde teşekkül etmiştir. III.zamanda Toros kıvrımları oluşurken, volkanlar teşekkül ederek faaliyet göstermiştir. Eski volkanların biriktirdiği lavlar Turabdin, Karacadağ gibi kümeler oluşturmuştur. IV.zamanın alüvyon topraklarım ortadan bölmekte ve Diyarbakır havzasıyla Suriye çölü arasında bir eşik oluşturmaktadır.

Mezopotamya Ovasına ve Suriye çölüne egemen bir konumda olan Mardin Dağları, geceleri uçsuz bucaksız bir denizi andıran ovasından yaklaşık 600-1000 m, yükseklikte çok geniş bir kütle oluşturmaktadır. Bu yükselti Mardin Eşiği'dir

Mardin Dağlarının, Mazıdağı,Derik,Midyat, Savur ve Nusaybin yörelerine sokulan yüksekkesimlerde meşe ağaçlarmdan oluşan topluluklara raslanılır. Bu orman parçalarında yer yer Sakız Ağacı, Dişbudak,Söğüt ve Çınar ağaçları da vardır.

Nusaybin ve Savur yöreleriyle Mardin Dağlarınm vadi boylarında yöre halkınca yetiştirilen Kavak,Badem, Bıtım,Ceviz,Sumak,Kiraz ve Mahleplerin dışında il alanına bozkırlar egemen olur.

Büyükdere Vadisi ile Gümüş Çayı Vadisinin birleşmesiyle genişleyen taban üzerinde yer alan Kızıltepe Ovası en geniş alandır. Akarsuların taşıdığı alüvyonlarla kaplı Derik,Kızıltepe,Mardin ve Nusaybin Ovaları yakın bir tarihte GAP'la birlikte bolluk ve berekete kavuşmayı beklemektedir. Suriye sınırı boyunca Mardin ve Nusaybin Ovaları (Mezopotamya) uzanır.

GENEL TARİH

MARDİN'İN TARİHİ

Mardin,Mimari,Etnografik,Arkeolojik,Tarihi ve görsel değerleri île zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Bölgede yapılan kazılarda MÖ.4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin; Subari, Hurri, Sümer, Akad, Mitani,Hitit,Asur,İskit,Babil,Pers,Makkedonya,Abgar,Roma,Bizans,Arap,Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir. Şehirde bilimsel kazı yapılacak pek çok önemli alanı vardır. Bunun sonucunda şehrin tarihinin daha iyi ortaya konulması imkanı yaratacaktır.


Mardin'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da kuruluşu eski yakın doğu tarihine göre Subariler zamanına kadar dayanmaktadır. Alman Arkeologu Baron Marva Oppenheim'in 1911-1929 yılları arasında yaptığı kazılardan elde edilen sonuçlara göre: Subariler'in Mezopotamya da (MÖ.4500- 3500) yaşadıklarını bu tespite sebep olarak da Sümer ve Babil katları arasında buldukları kiremitleri göstermiştir. Gırnavaz örenyerinde 1932 yılında başlayıp 1991 yilina kadar sürdürülen Arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz'ın MÖ.4000'den M.Ö 7. yüzyıla kadar sürekli olarak yerleşme alanı olduğu anlaşılmaktadır.MÖ.4000 sonlarına tarihlenen Geç Uruk Devri, Gırnavaz kalıntılarının en alt kültür tabakasını oluşturmaktadır.Bu Kültür tabakasının üzerinde yer alan Er Hanedanlar Devri Mimari tabakaları daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve değerlendirilmiştir. Tespit edilen mezarlara göre ölüler bu devirde eski Mezopotamya geleneklerine göre açılan çukurlara dizler karınlarına çekik olarak yatırılmakta daha sonra yakılan hafif ateşle manevi temizlik sağlanarak dünyevi ilişkiler kesilip çukurlar kapatılmaktadır.Mezar içinde şahsi eşya olarak metal silahlar, Metal süs eşyaları ve mühürler kült ve seramik kap örnekleri çok sayıda tespit edilmiştir.

Sümer Kralı Lugarzergiz MÖ.2850 yılında Akdeniz'e kadar uzandığı seferinde Mardin'i hükmü altına almıştır. Şehircilik,sulama ve tarım alanında ileri bir seviyeye ulaşan Sümerler, geniş fetihler sonucu güçlerini kaybedince 30 yıl sonra Mardin'i Akadlar'a bırakmışlardır (MÖ.2820). Akadlar,MÖ.2500 yıllarında Sümerler'le anlaşarak Akad-Sümer Devletini kurmuşlardır. Prof..Dr Ekrem Memiş'in "Eski Çağ Türkiye Tarihi" adlı kitabında: "Mezopotamya'da büyük imparatorluk vücuda getiren Sami Kökenli Akadlar'ın vesikalarından anlaşıldığına göre,MÖ.3000 sonlarında Mardin Merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu bölgesi ile Kuzey Mezopotamya'daki Musul ve Kerkük dolaylarında Hurriler adı ile anılan bir kavim oturuyordu" diye yazar. Mardin,MÖ.2230'lu yıllarda Elam şehri oldu. Amuri ailesinin altıncı ferdi olan Hamurabi, Sümer topraklarınıı Babil'in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti'ni kurmuş, ardından Yukarı Mezopotamya'ya saldırınca Mardin'i istila ederek topraklarına katmıştır.(MÖ.2200-1925).

MÖ. 1925 yıllarında Mardin'i işgal eden Hititler bir vıl sonra şehri terketmişlerdir. İran dolaylarından gelen Ari Irkından Midiller, Mardin ve çevresini ele geçirmiştir. 500 yıl hüküm süren Midiller bilinmeyen bir sebepten Mısır'lılara vergiye bağlanmışlar ve bir Midil prensesini de Mısır Firavunu île evlendirmişlerdir. MÖ. 1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkmış, bunu fırsat bilen Asur Kralı Asuri Balit Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır. MÖ. 1190'da Anadolu'dan gelen bazı Ari ırk kavimleri Mardin'i almışlardır. 60 yıl sonra I.Tıplalpalasır, Sincar, Nusaybin ve Mardin'den geçerek 20 bin Maşiki kuvvetinin Koruduğu Kemecin'e' saldırıp onları yendikten sonra Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir. MÖ.1060'da I.Asurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılganuş yakınlarında Asurlular'ı yenmişlerdir.Asurluların tekrardan kuvvetlenmeleri üzerine, Mardin Asur hakimiyetine girmiştir.MÖ.800 yılına kadar Asurluların elinde kalan Mardin daha sonra Urartu Krallığı egemenliğine geçmiştir.Urartu Kralı Mimes zamanında Mardin 50 yıl Urartu idaresinde kalmıştır.

MÖ.612 yılına kadar Sityaniler,MÖ.618 yılında ise İran'dan gelen Midiler buraları ele geçirmiştir. MÖ.335 yıllarmda Büyük İskender Mısır'ı aldıktan sonra Mezopotamya'ya gelerek İran'a gitmek için Mardin'den geçer. Buraları da istila eden İskender'in MÖ.323 yılının 28 Mayıs'ında Babil'de ölümünden sonra komutanları arasında devlet pay edilir ve Mardin doğu bölümünde kaldığı için Nikanır denilen General Slevkos'un payına düşer. (MÖ.311) MÖ. 131'de Mardin ve çevresi Urfa Krallığı (Abgarlar) topraklarına katıldı. MS.249'da Roma Hükümdarı Filibos saltanatının 5.yılında bir isyan başlatıp IX. Abgar'ı memleketten kovmuştur. Şehrin Valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştir..Bu arada Mardin'de Urfa'ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir. MS.250 yılında Dakiyos, Pers ülkesini zaptetmiştir.Bu sırada tahribat gören Nusaybin'i onarmıştır. 330 yılında ateşe ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral Mardin Kalesinde rahatsızlığı nedeniyle kalır. Kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca kendisine kasır yaptırıp 12 yıl boyunca burada yaşar. Daha sonra Kral, memleketi Pers'ten birçok asker ve sivil getirip onları Mardin'e yerleştirir.442 yılına kadar getirilen insanlar vasıtasıyla şehirde birçok gelişme olur. 442 yılında halkı kasıp kavuran amansız bir veba salgını şehri yaşanmaz hale getirir. Yaklaşık 100 sene sonra Ursiyanos adlı Romalı bir; kumandan büyük bir ekiple Mardin'i 47 yılda inşa etmeyi başarır ve halkın tekrar buraya gelmesini sağlar. Bu süre içinde Persler'in ünlü merkezleri olan Dara yeniden inşa edilmiştir. Mardin'e Bizanslar 640 yılında Hz-Ömer'in kumandanlarından İlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mardin ve çevresi, 692'de Emeviler'in, 824'te Halife Memnun zamanında Abbasilerin hakimiyetine girmiştir.Bu dönemde islamiyet hızla yayılmıştır. 885-978 yılları arasında buralarda hüküm süren Hamdaniler'in kaleyi kesin olarak zaıptedişleri 895 yılına rastlar. Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaptırarak bazı yerlerini de onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağladılar. 990 yılında ancak Musul'da tutunabilen Hamdaniler'in topraklarını birer birer ele geçiren Mervaniler, Mardin'i zapt ederler. Mardin ve çevresinde çarşılar, camiler yaparak onarımlarla ipek yolu üzerinde bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar.. Alparslan'ın Malazgirt zaferinden sonra Türkler'in Anadolu'ya ulaşan akınları neticesinde gittikçe zayıflayanı Mervaniler Devleti Nusaybin'de 1089'da Selçuklular'a yenilerek onların hakimiyeti altına girer. Artuklular'dan İl Gazi Bey Mardin'i l105'te ele geçirerek devletin başkenti yapar.Halep'i aldığı gibi Haçlılara karşı giriştiği mücadeleler dolayısıyla İl Gazi Bey büyük ün kazanır. Antakya Haçlı Prensi Roger'i yenerek Silvan'ı ele geçirir, İl Gazi' nin ölümünden sonra oğulları ve yeğenleri devletin basına geçerek Diyarbakır, Harput Kalesi ve civarına hakim olup, Haçlıları, Frankları, Urfa Kontu'nu, Bilecik Haçlı Senyör'ünü ve Kudüs Kralı Bodven'i yenerek büyük başarı kazanırlar. Böylece Artuklular bölgede büyük devlet kurarlar. Bu devletin 304 yıllık egemenliği sürecinde çok sayıda tarihi camii, Medrese, hamam ve kervansaray yapılmış, birçok cami, medrese ve manastır onarılmıştır.

Timur, Artuklular döneminde 1393'te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye çalışsa da başarılı olamaz. Timur 1395 yılının Ramazan ayında Mardin'i almak için yeni bir kuşatma hazırlıklarına Kızıltepe'de otağı kurarak başlar. Mardin halkı kaleye sığınarak Timur'un şiddetli hücumlarına karşı koymak suretiyle o zamanın en büyük ordusu ve hükümdarlarını başarısızlığa uğratmıştır. Artuklular halkın bu başarısından dolayı Mardin'i onarma faaliyetine girişirler.15.yüzyılda güçlenen Karakoyunlular'ın bu devleti ortadan kaldırmak için Mardin'i 2 ikili kuşatması bu girişimleri aksatır. 1409'da halk bu kuşatmaya daha fazla dayanamayarak yapılan anlaşma gereği şehrin kalesini Karakoyunlulara teslim eder. Mardin Karakoyunlular'ın egemenliğinde 61 yıl kalır. Bu süreç içerisinde aşiretler ayaklanarak Karakoyunluların rejimine karşı koyarlar ve devleti zaman zaman ele geçirirler. Karakoyunluları 1462 yılında yenen Akkoyunlular kalenin egemenliğini de ele geçirirler. Bu dönemde Mardin'e Paşa olarak gelen Kasım Bey, Timur'un yakıp yıktığı şehri ve kaleyi onarmaya girişir. Bu çalışmasının ve başarısını taçlandıran bu güne kadar ihtişamla ayakta durmayı başaran ve tarihe meydan okuyan Kasın Paşa Medresesini yaptırır. 16.yüzyılın başında Akkovunlular'ı egemenliğine alan Şahı İsmail güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır. Bu dönemde Anadolu'ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten geri kalmaz. Bu durumu gören Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmaya karşı, halkı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail'e teslim eder. . Mardin'in kesin olarak Osmanlılar'ın eline geçmesi Mısır seferini düzenleyen Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir. Diyarbakır (Amid) Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa ve Kürt Bilgini İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim'in emriyle 1516'da Mardin ve kalesini dokuz aydan fazla kuşatmış, çeşitli illerden gönderilen Osmanlı takviye kuvvetleri, Doğu Anadolu'dan gelen Kürt Beylerinin kuvvetleriyle birleşerek kaleye defalarca saldırılar düzenlemiştir. Ancak halkın kahramanca karşı koyması iki tarafında zor günler geçirmesine neden olmuştur. Kartal Yuvasına yardım beklentisi boşa çıkınca Bıyıklı Mehmet Paşa ve İdris-i Bitlisi 7 Nisan l5l7"de Mısır'da bulunan Yavuz Sultan Selim'e kaleye girmiş olduklarının müjdesini vererek Osmanlı Devletinin ilk halifesini çok sevindirmişlerdir. 1517 yılında Mardin ve yöresi Osmanlı topraklarına katılmış, bir sancak durumunda Diyarbakır Beylerbeyliğine bağlanmıştır. 1518''de Mardin Sancağı: Merkez kazası ile Savur ve Nusaybin nahiyelerinden oluşuyordu. Mardin, uzun müddet Diyarbakır-Bağdat ve Musul'un Sancağı durumunda kalmıştır. Mardin sancağında halk: Göçebe ve yerleşik olarak iki bölüme ayrılmaktaydı. Yerleşik halk inançları açısından: Yahudiler, Hıristiyanlar (Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler),Müslümanlar ve bir kısım Şemsilerden (Güneşe tapanlar) oluşuyordu.

MarDin HAKKINDA BİLGİ




Yüzölçümü:
12.760 km²
Nüfus:
1.154.418 (1990)

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir.




Mardin'de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır. Mardin, İpek Yolu güzergahında olup, 5 han ve kervansaray mevcuttur.






İLÇELER:

Mardin ilinin ilçeleri; Dargeçit, Derik, Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat, Nusaybin, Ömerli, Savur ve Yeşilli 'dir.

Kızıltepe: Kızıltepe Mardin'in güneybatısında yer alır. Artuklu ihtişamını yansıtan Ulu camii, Taşköprü, Tarassut Kulesi Şahkullubey Kümbeti, Harzem Harabeleri günümüze kadar ayakta kalan tarihi hazinelerdir.

Mazıdağı: Sümerler devrinden beri mesken olduğu tahmin edilir. 50 metrelik bir tepenin üstünde bulunan Dermetinan Kalesi, Sultan Şeyhmus, Pir Hattap Türbeleri önemli ziyaret yerleridir. Zambırhan ve Asrihan iki mağaraları Taş Devrinden kalmadır.

Midyat: Mardin'in bu çok önemli ilçesi gümüş işçiliğiyle ünlüdür. El sanatları açısından önemli bir yöre olan ilçe turistik açıdan oldukça çekicidir. İlçenin 18 km. doğusunda bulunan Deyrulumur Manastırı M.S.397 yılında inşa edilmiştir.

Nusaybin: Dünyaya ışık tutacak Medeniyetler tarihine yeni bir sayfa açacak Gınnavas Höyüğü buradadır. Morin Şehir Kalıntısı, Morin Kalesi, Dimitros Kalesi, Mor Ambaham Manastırı, Yeni Kale, Şirvan Kalesi, Mor Yakup Kilisesi ve kilisenin 5-6 metre derinlikte bulunan zemin katta Mor Yakup Mezarı, Mor Evgin Manastırı, Mor Yuhanna Kilisesi, Üzüm suyu kanalı, Selman-i Pak, Şeyh Ali Tepesi, Pir Kemal Türbesi, Arap Kışla, Bağdat Köprüsü, Tak-ı Zaferin önemli tarihi yerlerdir. Zeynel Abidin Camisi, Hz. Muhammed' in 13. torunlarından olan Zeynel Abidin ve onun kız kardeşi Zeynep'in türbelerinin bulunduğu ilçenin en önemli camisidir.

Ömerli: Asurlar, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Türk İslam Devletlerinin hakimiyetlerinin bıraktığı antik değerler, Ömerliyi zengin kültür merkezi kılmaktadır. Fafah Kalesi, Beşikkaya Harabeleri, Göllü Harabeleri ve merkezde bulunan Kilise Harabeleri görülmeye değerdir.

Yeşilli: Mardin merkezinin kuzeydoğusunda yer alan Yeşilli, doğanın cömertçe oluşturduğu yemyeşil bir vadinin içinde mesire yerleriyle ün salmıştır. Romalılar devrinde yapılmış su kanalları, çeşmeler, bentler ve değirmenler görülmeye değerdir.

KURTULUŞ SAVAŞI'NDA MARDİN


KURTULUŞ SAVAŞI'NDA MARDİN...

Mardin, kurtuluşunu politik zekasıyla kan dökmeden ve acı günler yaşamadan elde etmiştir. Dünya tarihine damgasını vuran Kartal Kalesini önce İngilizler sonra da Fransızlar zaptetmek istemiştir.

İngiltere yönetimindeki Irak Valisi Nüel halkın ileri gelenlerinden şehri istemiş ancak, halkın bu duruma karşı durması sebebiyle şehri terk etmiştir.

Fransızlar tarafından şehrin işgal edileceğini duyan Mardinliler milis kuvvetlerini oluşturarak Mustafa Kemal'in hızlandırdığı Erzurum Kongresine iki temsilci gönderdiler. Büyük önderle görüşüp moral ve manevi destek aldıktan sonra, kuvvetlerini daha da güçlendirdiler.

Fransız Norman, Mardin'e gelince, güvenliği sağlayan silahlı milisler Norman'a saldırmaya çalışan halkı durdurmaya çalışıyorlardı. Fransız Komutan bu tepki karşısında ne yapacağını şaşırmıştır. Mardin Belediyesinde halkın yöneticilerine Mardin'i teslim etmeleri halinde Avrupa'nın en büyük şehirleri arasına gireceklerini, işsizliği ortadan kaldıracaklarını ve yönetimi yerli halktan oluşturacaklarını anlatmıştır. Ancak şehrin ileri gelenleri binlerce asker tarafından şehrin korunduğunu, gitmemeleri durumunda kan döküleceğini bildirmişlerdir. Durumun ciddiyetini anlayan Norman kendisine istasyona kadar eşlik edilmesini istemiş ve trene binerek şehri terk etmiştir.

Atatürk'ün önerileri halkın tepkisi ve tek yürek olması şehri düşman işgalinden kurtarmıştır.